16 Nisan 2012 Pazartesi

Mim vol 1

Pastel tut dedi, 'Aaaa şekerim ellerim dolu!' diyemedim, yakaladım mimi. Ve bu benim gibi çaylak bir blogger'ın ilk mimi. Ah tanrım, Pastel gibi bir blogger'ın dostluğunu bana hediye ettiğin için bile daha çok sevebilirim seni.

Kendini Nasıl Hissediyorsun!
Yılmış, bunalmış ama her şeye rağmen mutlu. Öyle olmasam da öyleymiş gibi davranıyorum. İnanın bana işe yarıyor! Bilinçaltımda ki veledi kandırabiliyorum en azından.

Reankarnasyon gerçek olsa, Dünya'ya ne olarak gelmek isterdin?
Para'yı severim ben ya. Şöyle Koç'un aile bireylerinden biri falan olsam hiç te fena olmazdı. Ama mutsuzluk cebinde ki parayla ilgili değil sanırım. Vazgeçtim, mutluluk olarak gelmek isterdim ve haketmeyen hiç kimsenin vücudunda dolanmazdım öyle boş beleş.

Vurulduğun dizelerden ilk aklına geleni...
Ah bir bilsen bir bilsen duyduklarımı
Sanki bir dağ ağırlığı kalkacak üzerimden
Ve nehirler boşalacak sanki bir anda içerimden
Sakın bilme
(Çaresiz & Yavuz Bülent Bakiler.)

Son zamanlar da izlediğin hangi filmi çok beğendin? Ve favori repliği...



Başlangıç'ı izledim. Üstelik Can'ın zoruyla, ama o yanımda horlarken bile ben part değiştirmekle uğraşıyordum. Evet internetten izledik, ama kalitesi oldukça güzeldi. 

” Bir tren bekliyorsun. Seni uzaklara götürecek bir tren… Trenin seni nereye götürmesini umduğunu biliyorsun, ama emin değilsin. Ama önemi yok. Bir trenin seni nereye götüreceğini nasıl umursamazsın? Çünkü birlikte olacaksınız. “

En sevdiğin 'The Smiths' şarkısı hangisi?
Hiç dinlemedim desem, hanginiz kafama tuvalet terliğini fırlatır? 

Mimlenenler;

Bir doğum günü de burda biter...

Benim doğum günüm değil de, sanki komşum Pakize'nin sınıf arkadaşının ablasının doğum günü! Bir rahatlık, bir kendinden geçmişlik, bir sünepelik vardı ki üstümde anlatamam. Saat 16:00 olmuş, ben hala sigara içiyorum, çıkmış ojelerimi falan kemiriyorum. İçimden de ne o partiye gitmek, ne de dışarı çıkmak geliyor. 
Büşra bir insana günde kaç tane mesaj atılır sorusunu zorlamakla meşgul! 10,20 değil, 40'a kadar ulaşmış. En son istemeye istemeye mesajlarına cevap verip, saçımı toplayarak çıktım evden. Geçen sene düştüğüm hatalara düşmeyecek, kendimi Büşra'nın ellerine teslim edecektim...

Kızılay'da karanfil çıkışına oturmuş, emolar gibi bekliyorum orda. Yüzüm ağlamaklı, telefonun mesaj kısmına abanıp duruyorum. 'Nerdesin lan, bekle bekle usandım amk!' diye sitemkar mesajlar atıyorum kıza, sonra kafamı bir kaldırdım ki Hamit! Üniversite 1'deyken oda arkadaşım bunun metresiydi, kız ailesinden 30 TL haftalık oluyordu, ama her hafta abartısız 300 TL harcıyordu. En sonunda, konuşa konuşa kızı ikna edip, adamdan ayırdık. Ama bu seferde adam benden bildi, tehdit mesajlarının ardı arkası kesilmiyordu... Eh şimdi adamın karşısındaydım, mesajla çektiği tehditleri gerçekleştirecek imkan bulmuştu. Dua etmeye başlayabilirdim artık... Derkenn yüzüme anlamsızca bakıp, yürüyen merdivenlerden metro altına indi. Ama yaşadığım gerginliği atamadım üstümden, o kalabalığın içinde yalnız olmak ürkütüyordu beni...

Telefonumun çalmasıyla 'Karşıdayım salak!' dedi bir ses, 'Gözlerim uzağı görmüyor amk. Yanıma gel!' diye cevap verdim ve Büşra en kokoş haliyle bitti yanımda. 'Doğum günü kızı benim bilmem farkında mısın?' dedim güzelliğini vurgulamak için, saçlarını savurdu ve 'Senin bebek yüzün yeter' dedi... Gülümsedim, öyle olmadığımı bilsem de iltifata ihtiyacım vardı. Bok gibi hissediyordum.

Sonra geçti o bok his! Her girdiğimiz mağazada daha da iyi hissetmeye başladım, Kot, topuklu ayakkabı ikilisini tamamlayacak elektrik mavisi bir bluzla, ona uygun bir kemer alıp kaybolduk Kızılay sokaklardından... Suratı asık bir kuaförün önündeydim artık, fön mü çekiyor, yoksa saçlarımı mı yoluyor anlayamıyordum. Sanki saç yapmaktan anlayan bir komşu kızına böyle yalvar yakar fön çektiriyorum. Surat aynı öylee... Ya da karşılığında para vermeyeceğim! Haddini bil düdük!
'Siz yeni başladınız galiba? Emir bey'de yok yaaa, aslında ben hep ona çektirim fönümü.'
'Evet yeni başladım, az önce çıktı o siz gelmeden.'
'Tüh ya şansa bak, Emir bey gerçekten anlıyor saçtan, saçımı da o boyamıştı zaten.'
Bu muhabbetten sonra çocuk gülümsemeye ilgilenmeye başladı. Sanırım konuşmanın alt metinlerini tane tane okudu.
'Bak bana adam gibi davran, ben buranın sürekli müşterisiyim! Patrona ispiklerim seni!'

Barın önüne gelince, içime bir sıkıntı oturdu. 'Bugün benim günüm' diip kaldırdım onu oturduğu yerden ve gülümsemeye çalışarak içeri girdim. Millet çoktan gelmiş, içmeye başlamıştı... Bir adisyon var önlerinde x dolu. Gecenin sonunda barda içki kalmayacak diye düşünmüştüm, taa ki canlı müzik başlayana kadar... Bildiğin Özgün müzik çalıyor adamlar, artık masada bayıldık bayılacağız. Herkes sıkıldı, benim suratım düştü yerlerde onu arıyorum. Can'a yalvaran gözlerle bakıyorum... O da sıkılmış olacak ki dünden razı bir şekilde kulağıma eğildi... 'X Bar'a gitmeye ne dersin?'

Kötünün iyisi derim! Ne derim! En azından orda iki dans ediyoruz, yabancı müzikle zıplayıp, hobereeey diye diye halay çekiyoruz. Burda ise, biraz sonra tribe girip 'Sen beni bırakacaksın, oouuww ben yalnızların kadını olacağım' diye suratını çırmıklıycam çocuğun. Can kalkıp Garson'la fısıl fısıl konuştuktan sonra, Gitar çalan herif bana özel şarkı söylemeye başladı...
'Doğum günün bugün, doğum günün bugün, doğum günün kutluuu olsuuuuun' Onda bile içim sıkıldı, bir dertlendim. Bir tuhaflaştım ve bir dilek tutup tüm mumları üfledim.

Sonra hesabı ödeyip, kalktık bardan... Kocaman bir grup Kızılay sokaklarında bağıra çağıra yürüyoruz. Erkekli kızlı yürüdüğümüzü gören güllü çocuklar önümüze doluşuyor hemen... Sonra Kamil aklı sıra piçlik yaptığını düşünerek beş tane çocuğu Can'a postaladı...
'Abii Venüs ablayı seviyorsan bunların hepsini alacaksın!'
'Pfff git işine, Venüs ablana bi bak hediyelerden yamula yamula yürüyor. Gül değil tüy bile taşıyamaz şu an.'
'Kılı tüyü bırak abi, bulmuşsun taş gibi kızı alcan, bırakır giderse görürsün!'
'Tamam ama 1 tane alcam!'
dedikten sonra, çocuğun başına çullandı hepsi. Kıyamadım sevgilime, hediyeleri erkeklerin eline tutuşturduğum gibi
'Hooop noluyo, bak ben Polis'im hepinizi tutuklarım' diye salladım... Önce yemediler, ama biraz üsteleyince bana 'Cadolozz, caddıııı' diye bağıra bağıra gittiler. Cadı madı sevgilimin paralarını kurtardım, 2 bira fazla içerim ben onlarla.

Geçen sene doğum günümü kutladığım bara paldır küldür daldık, ama bir baktım ki bize kocaman bir masa rezerve edilmiş, Can arada derede tüm bunları nasıl yaptı diye beynimi yorayım dedim, ama sonra eğlenmeyi tercih ettim... Zaten girdiğimde yabancı müzikle, ortada dans eden zilliler vardı. Hemen onların arasına attım kendimi, hiç tanımadığım bir kızla dans ediyorduk... Ama masada ki erkek arkadaşlarım doğum günü kızını yani beni değil de karşımda ki kızın erotik dansını izliyorlardı. Sonra kız elimden tutup, tuvalete götürdü beni, zaten çok içmiştim, kız orda lezbiyen olsa bana saldırsa karşı çıkacak halim yok. Tuvaletin kapısı bozukmuş onu tuttum kapının önünde, hanımefendi yalnız gelmiş, sabahtan beri gözüne kapıyı tutturacak bir kız kestirmeye çalışıyormuş. O da ben oldum, şansa bak...

Kızı başımdan atıp masaya oturdum, ama gözleri bizim masada. Rakımdan yudumlarken,kız kafasının güzelliği yüzüne yansımış bir şekilde birasını havaya kaldırdı. Kafamı çeviriverdim. Orda bana sevgililerinden emanet bir ton erkek vardı. Yemem edemem şimdi herifleri...

Bir pasta da orada kestik, ama bu sefer ağır bir müzik yoktu... Masada ki herkes pistteydi, yukarıdan konfetiler patlıyordu ve aşağılık bir garson 50 TL bıçak parası isterim diye tutturuyordu... Can çıkarıp iki 20'lik bir 10'luk koydu, sonra ben 30 TL'sini aldım cebime attım ve beş dakika boyunca garsonla kavga edip, adamı canından bezdirdim... Zorla kaptım bıçağı ve pastamı kestim... 

Sonrasında sabahın ilk saatlerine kadar dans edip, masada bir bir yığılanları izledik. Doğum günüm kötü başlayıp güzel bitti, ve bir taksi dolusu hediyeyi eve zar zor taşıdık.

14 Nisan 2012 Cumartesi

Sylvie_RibeL'ın headerları! ^_^

Sylvie_RibeL Bloggerlar arasında benim için özel kişilerden biri. Ne zaman başım sıkışsa, canım sıkılsa, sinirlerim horon tepse yanımda buldum onu. ^_^  En önemlisi, insan tanımasa da kendini ona yakın hissediyor, politik davranmıyor, olduğu gibi, kendisi...

Ona kendisi gibi iki tane şeker header tasarladım... Aslında söyleyeli bir kaç gün olmuştu, ama blog değiştireyim falan derken unutmuşum... Yarın geç saatlerde girebileceeğim muhtemelen, malum doğum günü ne olur ne biter bilemiyorum, hemencecik uyanır uyanmaz ulaşsın istiyorum. O şimdi uyuyor, mail adresini bulamıyorum, twitter'a yükleyemiyorum derken aklıma buraya yüklemek geldi...

Umarım beğenir, beğenmezse de hemen Venüs ve baş yardımcısı Photoshop olarak hizmete geçeriz ^_^


***




Bebeeek üzerine tıklayıp, kaydetmeyi unutma ^_^

Doğum günü stresi!

Doğum günüme 1 hafta kala, içimi fareler kemirmeye başlıyor. Benim için doğum günü demek, 30 kişilik bir pasta masrafı, mekan ücreti, hesabı ödemeden giden dingillerin bıraktığı adisyonlardan ibaret. Kısacası stres.

Geçen sene kırmızı ışıklarıyla pavyonu andıran bir barda, pavyon şarkıcısı tipimle kutladım doğum günümü. Müzik olayı desen, apaçiden türkücüye, ülkücüden koministe, kırodan tikiye her kesime hitap ediyordu. Apaçiler sahnede şu müzikle apaçi dansı yaparken, birden kodaman amcalarım sahneyi doldurup Gız ben senin canına diye bağıra bağıra, kendinden geçe geçe halay çekiyordu. Hemen arkasından kendini dansçı ilan etmiş, burnunu karıştırırken adeta orgazm olan, canım arkadaşım Sidikli Kamil kasıla kasıla kalkıp swing yapıyordu. Bense alkolün etkisiyle kendimi adeta bir Jennifer Lopez olarak görüyordum, her müzikte kendimi sahneye atıp ordan oraya zıplayıp durmuşum. 

Bu sene ise; arkadaşlarımın yoğun isteği ve 'Bak geçen sene ki yerde olursa gelmem ha' tehditlerinden dolayı, onların da seveceği bir mekan ayarladık. Yalnız bu kez mekan sahibi tanıdık değil! Her türlü hesabı geçirme, çerez kitleme, bıçak parası isteme gibi çirkeflik yapma hakkına sahip. Normal şartlarda pazar günleri canlı müzikte yok ama sırf istiyoruz diye yarın canlı müzik olacak, adamlara söylediğimiz rakama ulaşamazsak ve yarın o adam zarar ederse, bizi kim kurtaracak Süperman mi?

Yok yok ben uyuyamam bu gece. Ayrıca hala kıyafetlerimi ayarlamadım, ve gelenlerin sadece üçte biri kız! Arkamdan 'ehehe hiç kız arkadaşı yok mu bunun yea?' diyecekler! Ne yapabilirim? Bella memlekete gitti, Mor ile küstüm, Işığın akşam 10'da Adana'ya otobüsü var, Kaşar telefonuna bakmıyor. Toplamda 10 kız falan var, ama erkekler boy boy. Seç beğen al. 

Aaauuf! Streslendim yine, her sene böyle oluyorum. İnsan heyecanlanır oysa, bense sadece yapmam gereken bir görevi tamamlamak için programlanmış gibiyim. Tek isteğim bir aksilik olmaması ve 'olur tabii ki gelirim' diyenlerin mutlaka gelmeleri.

'Başkalarının doğum gününde eğlencenin dibine vurup, kendi doğum gününde strese gömülmekte bi ilginç.Ama ilginç bi insanım neticede.'


13 Nisan 2012 Cuma

Lanetlendim!

Az önce çikolata yerken, boğazıma takıldı kendileri ve tam 43 saniye nefes alamadım. Tamam saniye saniye saymamış olabilirim, ama tahminen bence bu kadardı. Kıpkırmızı oldum.

3 gün, bilemedin 5 gün önce Can'ın (sevgilim) bilgisayarına bir bardak dolusu kola döktüm. 

3 gündür evden çıkmıyorum, ama doğum günümü Ankara'da geçirmek için annemlere 'Sınavlarım bitmedi yea' diye yalan söylüyorum. Akabinde vicdan azabı çekiyorum.

Alnımın ortasında kocaman bir sivilce çıktı, aynı şekilde bir tane de kaşımla burnumun ortasında çaprazlama duran bir cisim daha çıktı. Başımı da ağrıtıyor pislik!

Sınıf arkadaşlarım tez teslimini gerçekleştirdiler, ben daha tezimi alamadım. Üstelik bu dönem aldığım dersleri yine en kazık hocalar veriyor! Nefret ediyorum!

En yakın arkadaşlarımdan biriyle küstüm. Şimdi pişman oldum 'Gelse de konuşsak yea' diyorum, ama diğer arkadaşlarım o kızla değil konuşmak, aynı hava sahasında nefes almaya bile tahammül edemiyorlar. Üstelik arkasından konuştuğum için 'iki yüzlü' damgası yemek var işin ucunda!

Göt korkusuyla yaşıyorum sürekli. Ailem'e söylediğim ve asla açıklayamayacağım yalanlarımdan mı bahsetmeliyim şimdi, yoksa ortaya çıkarsa ne bok yerim, nasıl bir yol izlerim stratejilerimden mi? Ama en iyisi bahsetmemek. Yine kapıldım bu göt korkusuna.

Emlak'cı, ev sahibi ve apartman yöneticisi gibi 3 mesleği aynı anda idare eden, sert görünüşlü adamdan kaçıyorum. Çünkü beni ne zaman yakalasa sorguya çekiyor. Apartmanı mı bombalıyoruz? Ne yapıyoruz amk. Kavga esnasında duvara bardak çarpma, her evde yaşanabilecek şeyler. Uzatmasın.

Alışveriş konusunda sürekli dört ayak üstüne düşen arkadaşımı kıskanıyorum. Yeni aldıklarını giydiğinde içimden 'İnşallah yırtılır, inşallah kola dökersin' diye beddualar ediyorum. Sonra kendimi tutamayıp alışverişe çıkıyorum ve en dandik ürünü, olabilecek en yüksek fiyata alıyorum.

Ve bunları yazıp, üzerimden attığımda kurtulacağımı düşünüyorum! Salaklaşıyorum ama umudumu kaybetmiyorum en azından. 

Venüs!

'Bu bayan bloggerların da gizem olayını anlamıyorum yea' diye bilgelik yapan mükemmel insan. Şimdi  sana başımdan geçenleri anlatsam o cümleyi tersine çevirir 'Bu bayan blogger'ların (kişisel bloglar) da kendilerini açıklamalarını anlamıyorum yea' dersin!

Bir kere Türkiye'deyiz. Hiç birimiz yabancı filmlerde ki ailelere sahip değiliz. Yani bilemiyorum, annenizle babanız salonda otururken siz odanızda erkek arkadaşınızla rahat rahat seviştiniz mi hiç? Bu ülkede namus cinayetleri işleniyor, bu ülkede sırf erkek arkadaşı var diye kızını okuldan alan babalar var. Bu ülke de komşu, akraba dedikodusu var. Aileniz sussa, onlar susmuyor. Üstelik o çenelerin yorgunluk denen şeyden gram haberi yok!
Mantıklı bir açıklama bile yapamıyorsun, tartışamıyorsun. Kendi doğrularından eminler çünkü. Ve sen o doğruların dışına çıktıysan alman gereken sıfatı en yakın zaman da onlar sana takacaklardır.

Sanal aleme de sızdılar ve biraz sonra kapatacağım blogun adresini buldular, üstüne bir de hakaret içerikli bir mail. Kafamda tonlarca soru canlandı? 
'1 yıl emek verdim, o blogu kapatmalı mıyım?'
'Acaba annemlere söylerler mi?'
'Linki herkese atar mı ki bu salak yea?'
Panik oldum. Önce önemli, hayatımın detaylarını içeren tüm yazılarımı sildim. Ya blogum alt üst olacaktı, ya da hayatım. Blogu yeniden kurmak kolaydı, ama ya hayatı? Kuramazdım yeniden. Halledemediğim tonla problemim varken, bir de onunla uğraşamazdım. Vazgeçtim...

Ve Venüs oldum... 
X blogumda yaptığım hataların üstünü teker teker çiziyorum. Sevgilim dahil, hiç kimse bu blogtan haberdar olmayacak. Ve sanırım artık hiç bir şey içimde patlamayacak!

Şimdi eski blogumu bilenlerle bir oyun oynayacağız. Ben 1,2,3 diyeceğim ve onlar eski nickimi unutacak!
1,2,3!
Muck!